Geçen Pazar (13.03.2016) günü YGS (Yüksek Öğretime Geçiş Sınavı) yapıldı. İki milyonu aşkın öğrenci sınava girdi. Bu sınavda test türlerinden herhangi birinde 180 puan alan bir öğrenci, ikinci aşama olan LYS' (Lisans Yerleştirme Sınavı) ye girme hakkı elde edecek. Elde edecek de ne olacak? Dediğinizi duyar gibiyim. Aslında haksız da sayılmazsınız. Bir an, bütün öğrencilerin çok iyi puanlarla birinci aşamayı geçip ikinci aşamaya katılmaya hak kazandıklarını; LYS 'yi de kazanıp çok iyi puanlarla diledikleri bölümlere girmeyi başardıklarını farz edelim. Eğitim süresi iki, dört, beş ve altı olan yüksek okul ve fakülteler var.
Çocuklarımızın eğitim sürecini gözden geçirelim.
1- Otuz yedi aylıkken ana okuluna veriyoruz. Henüz kişisel temizliğini bir başına yapamaz bir çağdadır. Eve bağlı, yoğun bir şekilde anneye ihtiyaç duyar. Eğitim süresi bir yıl.
2- İlkokul: Eğitim süresi dört yıl.
3- Ortaokul: Eğitim süresi dört yıl.
4- Lise: Eğitim süresi dört yıl. Son üç okulun okunması mecburi
5- Üniversite: Özelliklerine göre eğitim süresi değişiklik arzetmektedir. Bazı bölümler iki, bazıları dört, bazıları beş ve bazıları da altı yıl eğitim vermektedir.
Çocuğunuzun hiç ara vermeden bu süreci tamamladığını varsayalım. Dört yıllık bir fakülteyi bitirip KPSS kapısının önünde duracaktır. On yıllarca okul okuyacak, on değişik sınava girecek ve sonra da: ''Hop hemşerim, sınavı kazanmadan içeri giremezsin denilecek. Yahu kardeşim, henüz ağzım süt kokuyorken beni zorunlu olarak okula aldınız. Ana sınıfı, ilkokul, ortaokul ve TEOG engeli derken lise YGS, LYS engeli derken Fakülte sonrası DGS, YDS, ALES, TUS ve şimdi yaşım olmuş yirmi beş. On altı yıldır okuyorum, girdiğim sınavlar, okuduğum okullar kötü bir rüya mıydı şimdi? Madem sonunda KPSS'yi koyacaktın ünüme, ne diye onca sınavdan geçirdin beni. Spor olsun diye mi bunca sınav, derse şayet vereceğimiz makul bir cevap var mı? Yoktur.
Gerçekten acıklı bir durum! Kimine göre Türkiye'nin en önemli sorunu etnik kimlik sorunu ise de, bana göre Türkiye'nin en büyük sorunu, herhangi bir üniversitenin diplomasını alıp, diplomalı işsiz olmadır. Ülkemiz gençlerinin ekseriyeti, tek amaçları aldığı yüksek diploma ile Devlet veya özel sektörde bir işe girmektir. Bilgilenmek, değişik yerler görmek, arkadaş edinmek, kültürlenmek diye kimse yüksek okul okumaz. Zaten ülke olarak sosyoekonomik şartlarımız da buna elverişli değil. Çoğumuz herhangi bir okulu iş, aş, eş ev edinebilmek için okuruz.
Gençlerimizin hayallerini süsleyen geleceklerine kezzap dökmeyelim. Ülke olarak yetişmiş eleman ihtiyacımız yoksa, bunun tedbirini baştan alalım. AB kriterlerini yakalayalım diye rakamları şişirme adına ülke gençlerini bu zorlu spordan geçirmeyelim. El alem genç nüfusuyla övünürken, yana yıkıla genç nüfusu artırmak için akla hayale gelmez teşviklerle desteklerken, biz ise akla ziyan, gençlerimizi nereye koyacağımızı şaşırmış durumdayız. Bu mudur büyük ülke olma ideali.
Evet!
Eğitimi ciddi bir şekilde masaya yatırmalıyız. Ya ihtiyacımız kadar elaman yetiştireceğiz ya da yetiştirdiğimiz her elemanımıza istihdam alanlarını açacağız. Üçüncü bir şık yok beyler! Hiçbir gencimiz ve hiçbir velimiz bu uzun yola spor olsun diye çıkmaz. Unutmayalım, karnını doyurduklarımız bizimdir. Sokağın insafına terk ettiklerimiz değil!