SURİYE DE MÜDAHALESİZ CÖZÜM OLABİLİRMİYDİ VE MÜDAHALEYE SEBEBİYET VERENLER

İki yıldan beri Suriye de meydana gelen çatışmalarda yüz binlerce insanın ölümü, şehirlerin harabe haline dönüşmüş olması, azıcık vicdanı olanların üzülmemesi mümkün değildir. Bu savaşın bitmesi için özellikle Müslüman ülkelerin bunun mücadelesini vermesi lazımdı.

   Ortadoğu'da bulunan Müslüman Ülkelerden, Türkiye haricinde çabalayan, canla başla uğraşan ikinci bir Müslüman ülkesi bulunmadı. Müslüman ülkeleri sanki basireti kapanmış, birbirine karşı güvencesiz olmaları nedeniyle de savaşın kızışmasından başka bir şey yapmadılar. Türkiye baştan beri savaşın olmaması ve Halkına özgürlüklerin ve hakların verilmesi yönünde Esed'le yapılan tüm görüşmeler sonuçsuz kaldığından dolayı, sözleriyle artık mazlumun yanında yer almıştı. Diğer Müslüman Ülkeleri ise korkularından dolayı Esed'e katkı sunmuşlar ve yardım etmişlerdi. Ancak Ortadoğu'da Türkiye'nin uyguladığı politikayı takip etmiş olsaydı. Bugün halen devam eden kardeş savaşı çoktan bitecekti. Bugün Müslüman Ülkeleri, Suriye'de meydana gelen ve devam eden kardeş kavgalarını sona erdirme yerine, burada ben nasıl kazançlı çıkabilirim, düşüncesi hâkimdi. İran ölümüne Esed'in yanında yer almaktadır. Ancak Suriye'de kanın durması için herhangi gayretli bir çabası ortada yoktur. Ancak savaşın sürdürülmesi için bayağı gayreti vardır. Hatta devrim muhafızları bile Esed'in yanında savaşmaktadırlar.

   Bu savaşta; kadın, çocuk, yaşlı demeden yüz binlerce insan öldürülmüş, milyonlarca insanda göçe zorlanmıştır. Bu savaşta muhalifler hakların verilmesi, insanca yaşama kavuşması, seçimlerin olması, yoklukların bitmesi talebi karşısında firavunvari bir davranış sergileyen, Esed'e karşı, İslam Ülkeleri sesiz kalmışlardır. Ben Müslüman Ülkesiyim, İslami bir duruşum var, diyen Ülkeler, Ortadoğu'da Müslüman Ülkeler arasında ortak bir akıl üreterek problemin çözümü için hiçbir gayret göstermemişlerdir. Suriye'nin halkı artık Baskıcı, faşizan, adaletsiz, Baas rejiminin sona erdirilmesi ve Demokrasiye geçişin gerçekleşmesini sesli olarak dile getirmişlerdi. Bu haklı istekleri karşısında Esed' kendi vatandaşına karşı acımasız bir saldırıya geçmiştir.

    Bir kısım Müslüman Ülkelerin kralları; Suriye deki firavun giderse, sıra bana gelecek anlayışıyla Esed'in yanında yer almaktadırlar. Bu sebeple, yüz binlerce insanın ölümüne ve milyonlarca insanın da perişan halde göçe zorlanmasına sebebiyet vermişlerdir. İran daki mezhep hizipçiliğinde had safhada olması nedeniyle, zalimin yanında fiili olarak yerini almıştır. İran; Müslümanlar arasındaki mezhepçiliği ön planda tutmasıyla, Ortadoğu da İslam âleminin ikiye bölünmesine sebebiyet vererek, Müslümanların batıya karşı küçük lokmalar haline getirilmesine neden olmuştur.

    Bugün Müslümanlar arasında mezhep yüzünde ikilik olmamış olsaydı. Türkiye'nin Mısır'a karşı gösterdiği hassasiyeti İran'da göstermiş olacaktı ve Ortadoğu'da Müslümanların kanı dökülmeyecekti.

   İran hangi gerekçe olursa olsun, zalimin. Firavunun, şeddadin yanında yerini almıştır. İran'ın hiçbir haklı gerekçe göstermeden bu şekilde davranması İran İslam Cumhuriyeti'nin konumunu tartışmaya açmıştır. Allah'a inan Hz. Muhammedi(SAS) Peygamber olarak kabul eden, bir topluluğun bu kadar zulmün, vahşetin oluşmasından ve devam etmesini sağlayan, Firavunun yanında yer almak onu ölesiye desteklemek ve katkı sunmak konusunda Müslüman olarak aklım almıyor.

   Bugün yeryüzünde gerçekten Allah'a inanan ve onun emirlerini yerine getiren bir topluluk olmuş olsaydı. Bu İslam coğrafyasında bu kan akmayacaktır. Her şeyde geri kalmış, sözde İslam Ülkeleri olan İnanç yönünde de en geride olan topluluklardır. Eğitimde, ekonomide, teknolojide geri kalan bu Ülkelere; bu yetmiyormuş gibi birde mezhepteki aşırı taassupçılıkta; Şii mezhebini İslam dışı ayrı bir dinmiş gibi fiili davranışlar içine girmişlerdir.

    Bugün dış müdahale gündemde ve toplum bunu tartışmaktadır. Kendi halkına kimyasal bomba yağdıranın dış müdahaleden ne farkı var. Dış müdahale ne kadar tahribat yaparsa yapsın, bu iç tahribat kadar ağır ve insafsız olmayacaktır. Kendi halkına acımasızca, katilce davranan birisinin o topraklarda yaşama hakkını kaybeder. Türkiye Ortadoğu da izlemiş olduğu politika tarihin derinliklerde almış olduğu kültürden gelmektedir. Dün Hakkaniyet çerçevesinde; Batı ülkelerine karşı nükleer enerji konusunda İran'ı savunurken bir menfaat gözetmemişti.

   Dış Müdahalede bence; savaşın bitmesine yönelik olmayacaktı. Batı yaptığı kirli işlerini burada temizlemek istiyor. Çünkü Müslüman Ülkeler canavarlar gibi birbirini boğazlarken, biribirne karşı aşırı güç kullanırken yanı Esed'in Muhaliflere karşı kimyasal güç kullanırken, Esed'ı destekleyen Müslüman Ülkelerin en azında yalandan da olsaydı da Esed'i uyarmalıydı. Ama uyarmadılar. Bu nedenle; bu aşırı güç kullanan Esed'e karşı uyarıyı ABD ve diğer batı Ülkelerin işbirliğiyle gerçekleşmesi, çok düşündürücüdür.

    Türkiye' bu dış müdahalede aktif rol almaması Türkiye'nin "İçte Sulh Cihanda sulh "prensibine uymuş olacağı gibi, Ortadoğu'da Türkiye'nin gelişmesini birçok Ülke İstemiyor. Bu nedenle Türkiye çok dikkatli davranmak zorundadır. Kendi konumunu muhafaza etmek için olayları ve durumları iyi değerlendirmelidir. Çünkü ABD kırmızı çizgilerim bunlardır, demiş kırmızı çizgilerini aşan Esed'i cezalandırmak amacıyla; bazı önemli yerlerini bombalayacaklar ve geri çekileceklerdir.

    Türkiye kalacaktır. İşte Türkiye kendisini bugüne kadar savaşa çekmeye çalışan güçler kimlerdir. Onu düşünmek gerekir. Bu nedenle; Bugüne kadar tek başına yürüttüğü faaliyetleri ABD ve AB işbirliğinde 3 günde yapabileceklerini yapacaklar ve geri çekileceklerdir. ABD'nin kırmızı çizgileri için Türkiye'nin fazla çaba harcamasına gerek yoktur. Çünkü Kimse Türkiye'nin kırmızı çizgilerini dikkate almadığından dolayı, Türkiye de başkasının kırmızı çizgileri için değil de barışın tesisi için çaba göstermelidir. Bugüne kadar tek başına yürüttüğü çalışmaları yine devam etmesidir.

 

    Dış Müdahaleye sebebiyet verenler Müslüman Ülkelerin kendileridir. Bu iç savaşı önleyebilmiş olsaydı. Ne müdahale olurdu. Nede Ortadoğu Müslümanların kanıyla sulanacaktı. Bu nedenle Ortadoğu'da Ülkelere Müslüman Ülke demek İnsanların tuhafına gidiyor, hatta inanmakta zorluk çekiyorum. Ortadoğu'da Müslümanlar birbirinin kanını içen vampirler gibi olmuşlar. 

YORUM EKLE