BELA VE MUSİBETE KARŞI, SABIR VE METANET

Çağlar üstü mutlak nizam İslam, hayatımızın inşasında bizlere önemli öğütlerde bulunur. Bunların başında, karşılaştığımız olaylara karşı daima sabırlı olmamızı, metanetle hareket etmemizi; Hikmet, irfan, ihsan ve tasavvurla muhataplarımıza yaklaşmamız, onlarla konuşurken; güzel, doğru, anlamlı, gönül alıcı ve yumuşak bir dil kullanmamız gerektiğini tavsiye etmektedir. Bu bizim hayatımızın inşasında çok değerli ve hayati derecede önemlidir.

Yazar Taşkın Koçak, başından geçen çok dramatik ve ibretlik bir olayı şöyle anlatıyor:

“On yıl kadar önceydi. Bir şubat ayında, yağmurlu bir günde, Azerbaycan’dan gelen bir müşterimi Kadıköy rıhtımından almak için Maltepe’den yola çıkmıştım. O gün Kadıköy’de salı pazarı vardı. Hasanpaşa mevkiinden Kadıköy’e giriş yaptığımda, akşam ezanı okunuyordu.
Akşam namazını Söğütlüçeşme Camii’nde kıldıktan sonra, arabamla rıhtıma doğru yöneldim. Salı pazarının ve yağmurlu havanın etkisi ile çok kalabalık bir trafikte ilerliyordum. Arkamdan gelen bir aracın sabırsızlıkla sağa sola girerek ilerlemeye çalıştığını fark ettim. Fakat trafik öylesine yoğundu ki, tüm çabaları sonuçsuz kalıyordu. Ne yaptıysa bir türlü başarılı olamadı. Bu durum dikkatimi çekmiş, ara ara aynadan arakamdaki sürücüye bakıyordum. Yaklaşık kırk dakikada, Söğütlüçeşme Camii’nden Altıyol Boğa Heykeli'ne varabildim.

Boğa Heykeli'nin bulunduğu yerdeki ışıklara geldiğimde, kırmızı ışık yandı ve beklemeye başladım. Burası birçok yolun kesiştiği bir meydan olması sebebi ile çok kalabalıktı. Bir an aynaya baktığımda, acelesi olan sürücünün yine arkamda olduğunu fark ettim. Trafik ışıklarından geçen yayalar, adeta stadyumdan boşalırcasına yoldan çift yönlü geçmekteydiler. Akşam mesai saatinin bitimine denk gelmiş olması ve salı pazarının kalabalığı yoğun bir yaya geçişine neden olmuştu. Ben yoğun kalabalığı şaşkınlıkla izlerken, yeşil ışık yanmış, hareket etmeye başlamıştım. Fakat kalabalık yaya geçişi, yeşil ışık yanmasına rağmen bir türlü bitmiyor, çok zor ilerliyordum. Adeta santim santim gidiyordum. Bu durumdan rahatsızdım ama, elden bir şey gelmiyordu. Sabırla kalabalığın geçişini bekliyordum. Tam o esnada arkadaki sabırsız sürücü bana korna çalmaya başladı. Bir taraftan da “ilerle ilerle” diye bağırıyordu. Ben de elimle kalabalığı gösterdim ve “Milleti mi ezeyim? Biraz sabırlı olun" dedim.

O, bu durumdan kendince farklı bir mana çıkardı ve aracından hızla inerek yanıma öfke ile geldi.
Sonrasında ben “ne oldu” demeye varmadan, direkt küfür etti. O anda beş saniye kadar düşünme payım oldu. Çok gerilmiştim, nerdeyse direksiyonu yerinden çıkaracak gibiyken, içimden birkaç kez "Ya Sabur, ya Sabur" dedim. Sonrasında bir Müslümana yakışır vaziyette cevap verdim. "Ben annelere sövecek kadar düşkün biri değilim, ben Müslümanım, ben ancak senin annenin ayaklarının altını ve ellerini öperim" dedim. Bunu derken gözlerim dolmuştu, çünkü ben hayatım boyunca sövmeye karşı olan biriydim ve kesinlikle küfredemezdim. Bunu gören adam şaşkına döndü. Belinde ki silahı çıkarır gibi yapıp; “Beni vursaydın bu cevaptan daha iyiydi. Bu nasıl söz? Ne olur Allah aşkına arabanı sağa çek seninle konuşmak istiyorum" dedi.
Adamın bu şekilde yalvarmasına bu sefer de ben şaşırmıştım.
Dedim ki; “Ya arkadaşım, anamıza sövdün, benim vücut kimyamı bozdun. Şimdi bırak da gideyim, işim var.” Tabii ki trafik bizim yüzümüzden duraklamış, daha da tıkanmış ve diğer araçlar kornalarını çalarak bizlere tepki göstermeye başlamıştılar. Ben “ya arkadaşım bırak, gidelim. Trafiği perişan ettik, millet tepki gösteriyor, yeni bir olay olmadan buradan gidelim” dememe rağmen, elime koluma sarıldı, "ne olur kardeş" dedi: "Bir on dakika yeter!"
Baktım kendisinden kurtuluş yok, çaresiz kabul ettim.
Zorlukla trafiği yararak, yolun kenarına benim arabamı yerleştirdi, sonra kendi aracını da benim aracın önüne park etti. Durduğumuz yerde bir kafe vardı. "Kardeş gel, şu kafede bir şey içerek konuşalım" dedi. Ben de "gerek yok, burada konuşalım, inanın vaktim yok" dedim. Yine ısrarla "girelim kafeye" deyince, çaresiz kabul ettim ve kafeye oturduk.
Bana ne yiyeceğimi ne içeceğimi sordu. “Yok sağ olun, buyurun sizi dinliyorum” dedim. Bir şey istememe rağmen garsona içecek bir şeyler sipariş etti. Artık bir şey diyemedim. Sonra “Sen şu an ne yaptın biliyor musun” diyerek sözlerine başladı ve şunları söyledi:
“Trafikte bana sabretmekle kendi çocuklarını, benim çocuklarımı ve vurmaya gideceğim insanların hayatını kurtardın.”
Şaşırdım “nasıl yani?” dedim..
“Anlatayım” dedi:
“Hasanpaşa’da iki bloktan oluşan bina yaptım. O binaların iki kalfası var, binanın yapımında hatalar yaptıkları için, ben iskan alamıyorum ve binalarda ciddi manada sorunlar var. Ayrıca birçok daireyi sattım, insanlara daireleri de teslim edemedim, mahcup oldum. Hakkımda suç duyurusunda bulundular. Günlerdir bu sorunu o kalfalar ile çözmeye çalıştım, maalesef sorumluluklarını bir türlü kabul etmediler. İki saat önce telefonda onlar ile son kez görüşme yaptım. "Sorunu çözelim, bir orta yolu bulalım" diye. Yine anlaşamadık. Sonunda bir birimize sövdük. Bu duruma çok sinirlendim ve onları vurmaya karar verdim. Silahımı belime koydum ve karşıya gitmek için yola çıktım. Sinirden patlıyor, trafiği yararak bir an evvel onlara ulaşmak için sabırsızlanıyordum. İşte karşıma sen çıktın. Ben sana küfür ettiğimde, eğer sen de bana aynı şekilde karşılık verseydin, oracıkta sana büyük ihtimalle bir şarjör boşaltırdım ve sonra da kaçıp gidip onları da vururdum. Sen nasıl bir adamsın, melek misin birader; böyle bir küfre nasıl sabrettin. Allah beni af etsin, senden çok çok özür diliyorum, hatalıyım ve mahcubum” dedi.
Bu sözleri üzerine, “Vallahi benim ahlakım buna müsait değil” dedim ve ayeti hatırlattım; “İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğe iyiliğin en güzeliyle karşılık ver. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” (Fussilet 34) Bu ayeti duyunca mahcup bir eda ile "Allah’a kurban olayım, ben adam değilim" dedi. Zamanım kalmamıştı ve müşterim rıhtımda beni sürekli arıyordu, dedim ki "müsaaden olursa kalkalım, çünkü misafirim beni arıyor, adama ayıp olacak, kendisi yabancıdır."
"Müşterinizi bu saatte iş yerine mi götüreceksin?" diye sordu. "Yok. Rıhtımda bir yerde oturacağız." dedim.
O da "istersen müşterini de alalım, her ikiniz de benim misafirim olun" dedi. "Abim canını sıkma, bu hem senin için hem de benim için bir imtihandı. Önemli olan bu olaydan ders almamızdır. Kendine dert etme artık" dedim. Bu sözlerimin üzerine üzgün ve düşünceli bir şekilde başını aşağı eğdi, biraz duraksadık. Sonra “Neyse olur. Allah beterinden korusun, tamam yine görüşürüz, ben gideyim.” dedim. Adam “olmaz” dedi. Yaşadığı badirelerin etkisiyle duygusal ve pişman olmuş bir ruh haliyle “Beni annenize götürün, ellerini öpeyim, helallik isteyeyim.”
Bunun şu an zor olacağını, işimin olduğunu söyleyince bu sefer; “O zaman bugün siz annenizi ziyaret edin, benim yerime helallik dileyin, ama mutlaka yapın ki, ben huzur bulayım. Yoksa kendimi af edemiyorum” dedi. Benden bunu yapmam için ısrarla söz aldı.
Adamdan ayrıldım ve biraz geç de olsa müşterimle buluştum. Ondan ayrıldığımda vakit daha da geç olmuştu. Fakat adama bir söz vermiştim. Gecenin bir yarısında annemlere gittim. Kapıyı babam açtı. “Hayırdır oğlum bu saatte” dedi. “Hayırdır inşallah babacığım” deyip başımdan geçenleri anlattım. Sonra annemin yanına gittim ve anneciğimin ellerini öptüm. Annemin yanından ayrılmış evime giderken, o kişi beni aradı, “Annemin ellerinden öpüp, benim adıma helallik istedin mi” diye sordu. Ben de "rahat ol şimdi annemlerden çıktım ve gereğini yaptım" dedim.
Şu an bunları yazarken Allah şahit gözlerim yaşlar içinde… Eğer ben o an sabır etmeseydim, bugün ben ya da kalfalar veyahut da hepimiz birden hayatta olmayacaktık. Belki o arkadaş hapiste olacaktı, perişan birçok aile de geride kalacaktı. İşte sabır bunun için önemli. Sabır ilk şok anında çok önemli, sonrasında ister istemez olayın sonucuna katlanarak sabır etmek, bir şeyi değiştirmez.
İmtihanlar karşısında sabırlı olma temennisi ile…”

Taşkın Koçak, bu arkadaşın daha sonra mükemmel bir hayata döndüğünü ve muvahhid bir İslami anlayışa evirildiğini ifade etmiştir.

Müslümanca, mümince bir tavır alış, hayatımızın inşasında önemli ve hayati derecede önemlidir.

YORUM EKLE