İYİMSERLİK VE KÖTÜMSERLİK

Hayat; doğrusal bir fonksiyon değil, İnişleri ve çıkışları olan eğrisel bir fonksiyondur. Aslolan bu iniş ve çıkışları görebilmek, ona göre hayatı tanzim etmektir. Sadece inişleri görebilenler; hayatın kasvetli ve karanlık dehlizlerini gördükleri için, ruhlarının acıktığını ve alçaldığını fark ederler. Hayatın bu olumsuz resmi, kötümserlik algılarımızı kamçılarken, iyimserli duygularımızı törpüler. Oysa bakış açımızı değiştirerek, her inişin bir çıkışının olduğunu, inişlerden dersler çıkararak, geleceğimizi olumlu parametreler üzerine inşa etmek durumunda olduğumuzun farkına varmalıyız.






İyimserlik, umut eksenli bir yaklaşımdır. Umudu olanlar, geleceği imar ve inşa ederle. Kötümserlik ise, umutsuzluk üzerine inşa olan bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım; ruhu zehirler, hayatı felç ederek içinden çıkılmaz hale getirir ve gelecekle ilgili bütün tasavvurları yıkar. Firitz der ki; “ İyimserler olasılıkları görürler, kötümserler ise görmeyi reddederler.” Bütün mesele bütüncül yaklaşmaktır. Hayatın bütün gerçeklerini objektif bir yaklaşımla görebilmektir. Hayatta olumsuzluk yoktur demiyoruz. Bu olumsuzluklardan dersler çıkararak, umutsuzluğa kapılmadan geleceğimizi inşa etmektir. Sezai Karakoç; “Sürekli gece, sürekli kış, sürekli ölüm yoktur” diyerek, her gecenin bir gündüzünün, her kışın bir baharının ve her ölümün bir dirilişinin var olduğu gerçeğini bizlere hatırlatmaktadır. Kötümser olanlar; sadece gece, kış ve ölüme odaklanarak, gündüz, bahar ve dirilişi yok sayarken, iyimserler; bütüncül bir yaklaşımla gece-gündüz, kış-bahar, ölüm-dirim gerçeğini görerek ve bu perspektifle değerlendirerek, her şart altında umudu diri tutarak hayatlarını tanzim ederler. Dünün kendi şartları içinde yaşanmış, olmuş-bitmiş sorunları günümüze taşıyarak, içinde yaşadığımız anı zehirleyerek olumsuz bir iklim oluşturmak yerine, bu sorunlardan dersler çıkararak bugünümüzü ve geleceğimizi umut ve iyimserlik üzerine inşa etmek durumundayız.



Bizler, neye odaklanırsak o çoğalır. Kötümserliğe odaklananlar, karanlıktan başka bir şey göremezler. İyimserliğe odaklananlar, sahip oldukları değerlerin ve potansiyellerinin farkındadırlar. Var olan potansiyel aklı, kinetik akla dönüştürerek bir dinamizm oluştururlar. İyimserler, bal arısı gibi üretirken, Kötümserler, sinekler gibi tüketerek üretenlerin azmini kırmaya çalışırlar. Kötümserler; rüzgarın akışına kendini kaptıran hazan yaprağı, ırmağın akışına kapılan çer-çöp ya da sahibini takip eden ve hiçbir iradesi olmayan gölge gibi edilgen bir nesne iken, İyimserler; hayatın olumsuz akışını değiştirebilirim, geleceğimizin inşası, arzımızın imarı, neslimizin ıslahı ve varlık dünyasının ihyası benim sorumluluğumdadır özgüvenine sahip kişiliklerdir.



Hayata bütüncül yaklaşmak ve meselenin özüne inmek durumundayız. Bu, hayatı anlamlı kılar. Hayatı anlamlı kılmanın yolu, olayları ve olup-bitenleri analiz ederken arka planını görmekten, anlamaktan ve kavramaktan geçer. Gazali; “Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen, cevizin hepsini kabuk zanneder” diyerek özü görmenin önemine vurgu yapar. “Müminin ferasetinden korkunuz. Zira o, (olaylara ve olgulara) Allah’ın nuruyla bakar” kutlu sözünün gereği olarak bakış açımızı alabildiğine geniş tutarak, 360 derecelik evrensel-küresel bakış açısıyla sorunları analiz ederek çözümler üretmek durumundayız. Bu bakış açısı, iyimserlik katsayımızı yükseltir. İyimserler; hayatta var olan tüm sorunlara, acılara ve olumsuzluklara göğüs gererek çözüm bulmaya çalışır. Hiçbir soruna bigane kalamaz. Tolstoy der ki; “Acı çekiyorsan canlısın. Başkasının acısını çekiyorsan, insansın.” Medeniyet tasavvurumuz ve kadim değerlerimiz; başkasının acısını paylaşma, onunla hemdert olma, hemhal olma, diğergâmlık, empati ve isar gibi çok kutlu değerler üzerine inşa olmuştur. Bu değerlerde hayat vardır, güzellik vardır, iyilik vardır ve bütün bunlar üzerine inşa olmuş iyimserlik vardır.



Kemal Sayar; “İyimser kendisini daha güçlü algılar, hayatın fırtınalarına karşı koyabileceği bir direnç ve sağlamlığa sahip olduğunu düşünür. Rüya görür, hayal kurar. Büyük eylem adamları, tarihi yapanlar, haksızlığı eliyle ve diliyle değiştirebilenler, çoğunlukla iyimserlerin arasından çıkar. Dünyayı bulduğumuzdan daha iyi bir yer olarak bırakmak için iyilik görmeye, iyilik yapmaya ve nihayet iyimserliğe ihtiyacımız var” diyerek iyimserliğin hayatımızdaki önemine dikkat çeker. Dünya, ancak iyimserliği ruhunda ve zihninde bir mücevher gibi taşıyanlarla güzelleşir ve yaşanır hale gelir. Soluduğumuz havayı zehirleyen, hayatı fiziksel ve zihinsel olarak yaşanmaz hale getiren kötümserliğe karşı, iyimserlik muştusunun kanatları altında yeni bir dünya inşa etmek durumundayız. Birileri bize, “hayal” kuruyorsunuz, “rüya” görüyorsunuz diyebilir. Biz de deriz ki; hayali olmayanın, rüya görmeyenin geleceği yoktur.

YORUM EKLE