HAYATI ANLAMLI KILMAK

İnsanın varlık dünyası içerisindeki yerini anlamaya, anlamlandırmaya ve kavramaya çalışması bir gerekliliktir. Bu çerçevedeki bir arayış, hayatı anlamlı kılar, sorumluluklarımızı hatırlatır. Hayatın anlamını kavrama-algılama, beraberinde eşyanın hakikatini da bulmamıza ve anlamamıza yardımcı olur. İnsan, varlığın ruhuna ve kalbine nüfuz edebilmesi için yüreğini ortaya koyması gerekir. Kadim medeniyetimiz ve düşünce dünyamız, kalp eksenli bir anlayışla inşa olmuştur. Bu anlayış, insanın anlam arayışının özü ve özetidir. İnsan, hayata dair anlam haritalarını önüne koyarak ve analiz ederek anlamın kalbini ve kalbin anlamını keşfederek, hayata bir anlam ve katma değer katma imkanını elde edebilir.

İslam medeniyet tasavvurunda kalp, hikmetin karargâhı hükmündedir. Kalp, bir taraftan hikmetten beslenirken, öbür taraftan hikmeti yayar. Kalp; imanın, irfanın ve hikmetin merkezi konumundadır. Nasıl ki, yeme ve içme mideyi, ilim aklı ve manevi duygular da ruhu inşa, ikna ve ihya ediyorsa; iman, irfan ve hikmet de kalbi hem inşa eder hem ihya eder hem de ikna eder. Kalbin inşa olmadığı, ikna olmadığı ve ihya olmadığı bir dünya anlamlı olamaz. Küçük evren demek olan insanın maddi ve manevi bütün unsurlarına hak ettiği değeri ve gıdayı vermek durumundayız. Bu değerlerle beslenen insan, dengeli, mutlu ve anlamlı bir hayatı yaşar. Bu değerlerden yoksun kalındığı taktirde, bir anlam boşluğu oluşur. İnsan, hayata anlam verdiği oranda hayat anlamlı olur. “Hayata anlam vermeyen, önem de vermez.” Anlam-Önem dengesi, doğru orantılıdır. Dünyaya, dünyanın pozisyonu kadar önem vermek, yaratılış fıtratına uygun tarzda bir yaklaşım içinde olmak bir gerekliliktir. Kuran, “Ahiret, dünyadan daha hayırlıdır” diyerek ölçüyü koymuştu. Çünkü, ahiret Ebedi (sonsuz) ve dünya sonlu bir hayattır. Elbette ki, sonlu-sosuz dengesine ve oranına dikkat ederek hayatımızı inşa etmek durumundayız. Zira “ebedi hayat” kavramı üzerinde dikkatle durulmalıdır. Ebedi demek, sonsuz demektir. Sonsuzu anlamak için, sonlu bir kavramdan yola çıkarak, muhakeme ve karşılaştırma ile ancak sonsuz hayat anlaşılabilir. Mesela, ilk insandan günümüze kadar gelmiş geçmiş ve gelecek bütün insanların hayatını toplarsak; şu kadar trilyon yıl, şu kadar katrilyon yıl yapar. Rakam çok büyük, ancak netice sonlu bir rakamdır. Sonlu rakamın sonsuz rakamdan daha küçük olduğu bir gerçektir. Bunun anlamı şudur: Her birimizin ahiretteki ebedi hayatı, dünyaya gelmiş geçmiş ve gelecek bütün insanların dünyadaki toplam hayatından daha büyük bir hayata karşılık geliyor. Dolayısıyla, ebedi hayata inanan bir insanın, bu ebedi hayatı tehlikeye sokacak her türlü davranıştan sakınması ve dikkat etmesi bir gerekliliktir. Peki ne yapmamız lazım gelir? Allah (cc)’ın “YAP!” dediğini yapmak ve “YAPMA!” dediğini yapmamak. Allah (cc)’ın bu emir ve yasaklarına uymamız, dünya hayatımızın saadeti için de bir gereklilik olduğu aşikardır. “Ahiret, dünyadan daha hayırlıdır” ayetinde bir ayrıntıya dikkat çekmek durumundayız. Burada dünyanın da hayırlı olduğu, ancak ahiretin dünyadan daha hayırlı olduğu gerçeği vurgulanmaktadır. Unutulmamalıdır ki, ahiret yani ebedi hayat, bu dünya hayatında kazanılır. Bu dengeye dikkat ederek hayatımızı inşa ve imar etmek durumundayız. “Meşru dairedeki keyif, keyfimize kafidir” hikmetli sözün gerektirdiği bir hayatı inşa etmek, bununla birlikte sorumluluklarımızı yerine getirerek hem bu dünya hayatını mutlu ve mesudane bir şekilde geçirmek, hayatı anlamlı kılmak ve inşallah Ebedi hayatı da kazanmayla sonuçlandırma umudu içinde olduğumuzu ifade etmek durumundayız. Üstad Bediüzzaman der ki; “Din hayatın hayatı hem nuru hem esası. İhyayı dinle olur bu milletin ihyası.” Bu reçete, varlık dünyasının inşası, neslimizin ıslahı, arzımızın imarı için temel bir reçetedir. İslam, hayata anlam katan prensipler manzumesidir. “İslam olduğu için insan oldu ve insan olduğu için İslam vardır.” İslamsız bir hayat, anlamsız bir yaşamdır.
YORUM EKLE