Cemaat halinde Çalışmak Neden Gereklidir

Halkı Müslüman olan bir çok devletin yönetim şekli, İslami olmayıp cahili yönetimlerdir. Cahili yönetimlerde yaşayan Müslümanlar, yaşam koşullarını İslami usullere çevirme adına cemaat halinde mücadele etmek zorundadırlar. İslami devlete giden yol ferdi çalışmanın fevkindedir. Bütün Müslüman fertlerin bir merkezden emir alarak hayatlarını Kur'ani şekle sokma gibi bir zorunlulukları vardır. Üstat Ebül Ala El Mevdudi bu durumu ''İslami Hareketin Ahlaki Temelleri'' adlı eserinde şöyle açıklar:  "İnsanlığın, ilerlemesini veya düşüşünü belirleyen faktörlerin, güç kaynaklarını kontrol eden ve toplumun işlerini yönlendirenlerin rolüne ve tabiatına büyük oranda bağlı olduğunu küçük bir çabayla dahi farketmek zor değildir. Bir örnek verirsek: Tren, sürücüsünün istediği yönde hareket eder. Yolcular ona tabidir. Onlar tren ne yöne giderse, o yöne gitmek zorundadırlar. Eğer onlar başka bir yöne gitmek isterlerse, ya treni ya da sürücüyü değiştirmek zorundadırlar. Bu temsili örnekteki gibi, insan medeniyetinin yönü güç ve kudret merkezlerini kontrol edenler tarafından belirlenir.Yöneticiler, bütün kaynakları kontrol ettikleri, iktidarın dizginlerini ellerinde tuttukları ve insan düşünce ve davranışlarını şekillendirip kalıba sokacak araçlara sahip oldukları için insanoğlunun bunların arkasından gitmeye çok zor direnç gösterebileceği açıktır. Bu yöneticiler tek tek kişileri olduğu kadar sosyal sistemleri ve ahlâkî değerleri de etkileyebilecek güce sahiptirler. Eğer iktidar ve idare Allah'tan korkan kimselere verilirse, toplum doğru yolda yürür ve hatta toplumun kötülük odakları dahi belirli kurallara tabi olmak zorunda kalırlar. İyilik hakim olur, kötülerin bütünüyle kökü kazınmasa da fonksiyonları tamamen sınırlandırılır. Tersine, eğer yönetim Allah'tan yüz çevirenlerin eline geçerse, toplumun hayat tarzı Allah'a isyana, insanın insanı sömürüsüne ve ahlâkî dejenerasyona ve kültürel kokuşmaya sürüklenir. Böylelikle bu olay, bilim ve sanatı, ekonomi politiği, kültürü, ahlâk ve davranışları, kanun ve adaleti etkileyerek fikirlerde ve ideallerde genel bir çürümeye yolaçar.

    İslâm, her şeyin üstünde, insanların kendilerini tamamen Allah'ın hakikatine adamalarını ve yalnızca O'na hizmet ve ibadet etmelerini arzu eder. Yanısıra islâm, Allah'ın kanununun insanlar tarafından uygulanan kanun olmasını ister. Aynı zamanda islâm, adaletsizliğin kökünün kazınmasını, Allah'ın gazabına uğramış kötülüklerin süpürülüp atılmasını, faziletler ve sosyal değerlerin Allah rızası ile beslenmesini taleb eder.Toplumda iktidar ve yönetim, yoldan sapmış inançsız yöneticilerin ellerinde olduğu sürece bu amaçtan idrak edilemez ve İslâm'ın bağlıları şu elit yöneticilerin keyfi destek ve himayesinde sürdürülen ibadet seremonileri ile yetinirler. Bu sebepten dolayı Allah rızasını arzu edenlerin ilk görevi bu gaye için hayatlarını ve mallarını boşa harcamaksızın örgütlü bir mücadeleye başlamaktır.İktidar ve yönetimi iyi kimselere vermenin önemi o kadar büyüktür ki, bu mücadeleyi ihmal eden kişinin Allah'ı hoşnut edecek hiçbir şeyi kalmaz. Kur'an ve sünnetin, ilâhi iradeye boyun eğmeye ve onun emir ve yasaklarını öğrenip uymaya dayalı bir toplum oluşturmanın gerekliliği ne kadar vurgulandığını düşünün -bu o kadar mühimdir ki, eğer bir kişi böyle bir cemaate karşı isyan ederse- Allah'ın birliğine inansa ve ibadetlerini yerine getirse bile- ona karşı savaşmak bütün müslümanlara farzdır. Bunun nedeni, İslâm'ın asıl amacı olan ilâhi nizama dayalı bir sistemi kurmak ve korumak, iyilik sahiplerinin ortak örgütlü güce sahip olmalarını gerektirmesidir; cemaatin birliğini zayıflatmaya kalkışan kişi böyle bir suçun müsebbibidir ki, Allah'ın birliğini tastik etmesi ve ibadetlerini yerine getirmesi onu cezadan kurtarmaz. Tekrar düşünün. Kur'an neden cihada ondan kaçınanları münafıklığa mahkûm edecek derecede önem veriyor? Çünkü cihad, ilâhi nizamı kurmaya yönelik çabanın bir diğer adıdır; bu yüzden Kur'an onun imanın bir göstergesi olduğunu ilân etmektedir. Başka bir deyişle, kalplerinde imanı olan insanlar şeytani bir sistemle yönetilmeye ne tahammül edebilirler, ne de islâmı hakim kılmak için sağlıklarını ve hatta hayatlarını vermekten çekinirler. Böyle durumlarda zayıflık gösterenlerin imanlarının gerçekliği hakkında şüphe doğar. Bu tespitler meseleyi bütün boyutlarıyla ortaya koymasa da bu kadarlık açıklamam şunu göstermeye yeterlidir. İslâm açısından iyilik sahiplerinin yönetimi oluşturmasının merkezi ve temel bir önemi vardır. Bu dine inanmış olanlar sadece hayatlarının dış görünüşünü şekillendirmeye çalışmakla vazifelerini yapamazlar. Onların inançlarının doğası, yönetimi inançsız ve kokuşmuş kişilerden zorla alarak, Allah'ın rızasına uygun şekilde dünya işlerini idare edebilecekleri hayat biçimini kurmak ve yerleştirmek üzere hak yolda olanlara vermeyi gerektirir.''

YORUM EKLE