Kaynak: Şeyhmus Çakırtaş Independent Türkçe için yazdı
Siverek’in tam ortasında bir kuyu var. Adına Kanlıkuyu derler. Eski, çok eski bir kuyu. İzi belki beş asır, belki daha eski dönemlere dayanıyor.
Bilinen tarihi ise, kuyunun başında 1655 yılında dikildiği tahmin edilen dut ağacıyla somutlaşmış.
Gölge versin diye dikilen dut ağacı, köklerini toprağın derinliklerine, dipsiz kuyunun suyuna kadar saldığı için, yıllarca yeşil kalabilmiş.
Halen devasa gövdesiyle, Siverek merkezde var olma serüvenini sürdüren ağaçın yaşlı gövdesi, her bahar yemyeşil yapraklarla bezeniyor; kuşlara sığınak, Sivereklilere gölge oluyor.
Ağacı besleyen, canlı kalmasını sağlayan kuyu ise ağaçtan çok daha eski dönemlere ait izler taşıyor.
Birkaç asır önce Siverek merkezin su ihtiyacının bir kısmını gideren, serep denilen taş kaplama kanallarla birbirine bağlı kuyular sisteminin tam merkezinde bulunan Kanlıkuyu, yıllara meydan okuyarak varlığını sürdürmüş.
Kuyu, araştırmalara, arkeolojik kazılara konu olmamış, ama birçok tarihi olaya, vahşet ve acılara tanıklık etmiş. 400 yıllık bir sürecin cansız tanığı ve bizzat sanığı…
Kanlıkuyu varlığını sürdürse de, yarım asır önce üzeri kapatılıp, itfaiyenin su ihtiyacının karşılaması için hizmete sokulmuş.
Bir süre sonra da kuyunun üstü tümden kapatılmış ve bilinmezliğin karanlığına itilmiş.
Sonrası meçhul. Betonla kapatılan kuyunun suyu nereye akar bilende yok, merak eden de.
Oysa asırlar önce yapılan, herkes tarafından sahiplenilen, korunan; kervanların su ihtiyacını karşılayan, kenttin susuzluğunu gideren kuyu, bir kuyudan öte toprak altında bir zulüm abidesidir.
Adını meydana ve üzerindeki asırlık ağaca veren Kanlıkuyu, Siverek’te bugün hala yediden yetmişe herkes tarafından bilinir.
Kanlıkuyu ve asırlık ağaç öyle bir kök salmış ki toprağa, adı asırlar sonrasında bile hiç değişmeden günümüze ulaşmış.
Kanlıkuyu meydanla, yaşlı dut ağacıyla hatta Siverek’le özdeşleşmiş.
Çocukluk ve kısmen gençlik yılları Siverek’te geçen ünlü şair Ahmed Arif’in bir röportajında Kanlıkuyu ve asırlık ağaçtan bahseder;
Siverek’te Kanlıkuyu diye bir yer var. Çok eski bir yapı. Büyük kısmı yıkılmış, ama bir tarafı sağlam duruyor. Burada büyük bir dut ağacı var, boyu göklere tırmanmış. 1
Kanlıkuyu, 16'ncı yüzyıl sonlarında birçok tarihi olaya tanıklık etmiş, Cumhuriyet boyunca da sayısız miting ve gösteriye ev sahipliği yapmıştı.
Zaman zaman değişik adlar alsa da, halk buraya tüm zamanlarda Kanlıkuyu adını vermiş.
Kanlıuyu ismine Anadolu’da başka kentlerde de rastlamak mümkün.
Urfa Birecik’te bulunan tarihi kalenin altındaki kuyuya da Kanlıkuyu adı verilir.
Buradaki hikayede de insanların kuyuda katledilmesinden bahsediliyor.
Kanlıkuyu hikayesi ve Kuyucu Murat Paşa
Kuyucu Murat Paşa’yı, Osmanlı tarihini birazcık okuyanlar bilir. Kendisinin aslı, milliyeti, dini hakkında değişik görüşler var.
Nerede, ne zaman doğduğu da pek bilinmiyor. Bilinen, bir devşirme olduğu, daha küçük yaşta saraya getirildiği, saray mekteplerinde eğitildiği ve devletin emrinde değişik görevlere getirildiğidir.
İşte Kanlıkuyu, Kuyucu Murat Paşa’nın zalimane uygulamalarından günümüze miras kalmıştır. Kanlı bir miras. İnsanın içini acıtan ve bir o kadar da yaralayan bir miras.
Kuyucu Murat Paşa, Mısır’da, Suriye ve Avusturya’da değişik zamanlarda, savaşlarda başarılar elde etti. Başarılarının, kılıcının keskinliğine, acımasız ve katı olmasına bağlı olduğu değişik kaynaklarda yazılıdır.
Bugünlere kadar adının konuşulmasında; Kuyucu lakabı almasında, uyguladığı vahşete varan yöntemlerin payı olduğunu söylemek mümkündür.
Birçok tarihi vesikada da belirtildiği gibi, Kuyucu Murat Paşa, toplumsal sükuneti kılıçla, insanlarının kellesini kuyulara atarak sağlamayı amaçlamıştır.
Yöntemi öyle bir hal almış ki adının başına Kuyucu lakabı eklenmiş, kendisi de bundan dolayı bir ıstırap çekmemiş, bilakis herkesin vahşete varan uygulamalarını bilmesinden memnun kalmış, yüreklere korku yerleşmesini sağlamıştır.
Aradan 300 yıl geçmesine rağmen, Siverek’te bulunan asırlık kuyunun adı, Kuyucu Murat Paşa’nın kanlı siyasetinin sonucu olarak bugünlere kadar Kanlıkuyu olarak kalmıştır.
Tarihsel belgelerde de yar aldığı gibi, Kuyucu Murat Paşa insanları diri ya da ölü kuyulara atmasıyla tanınır ve gelmiş geçmiş en zalim, en sert yöntemlere başvuran bir paşa olarak bilinir.
16’ncı yüzyılın sonunda, 17’nci yüzyılın başında Anadolu’da baş gösteren yoksulluk, yönetimsizlik ve ağır vergiler Osmanlı ahalisinde huzursuzluğa, memnuniyetsizliğe sebep olmuş, yer yer Osmanlı yönetimine karşı başkaldırma olaylarının yaşanmasına, başına buyruk hareketlerin yayılmasına neden olmuştur.
Kısaca Celali İsyanları adı verilen bu olayların bastırılmasında görev alan Murat Paşa, aynı zamanda o dönem İran Sefavilerin etkisini ortadan kaldırmak için, Padişah tarafından sınırsız yetkilerle donatılmıştır.
Murat Paşa kısa sürede birçok yerde isyanları bastırmış, doğuya doğru hareket ederek sorunun kaynağını kurutmak istemiştir.
Diyarbakır Beylerbeyi olarak atanan Paşa, doğunun genelinde kısa sürede adını kanla yazdırmış, binlerce insanın kellesini uçurarak sükûneti sağlamaya çalışmıştır.
İşte o günlerden kalan kuyulara Kanlıkuyu adı verilir. Siverek’teki kuyuda bu kuyulardan birisidir.
Paşa her gittiği yerde kendisine ait bir iz bırakır ve suçlu gördüğü insanların başlarını keser, kuyulara atardı.
Cezalandırma yöntemi o dönem bile tartışma konusu olmuş, nedensiz yere, insanların canına kast ettiği, malına haksız bir şekilde el koyduğu şikayet konusu olur.
Şikâyetler Kanuni Sultan Süleyman'a kadar ulaşır.
Yemen’de haksız yere büyük servet kazandığı şâyiası üzerine azledilerek İstanbul’a getirtilir (988/1580). Yedikule’de bir süre hapsedildiği gibi serveti de müsâdere edilir. 2
Ne ilginçtir ki Paşa, Yedi Kule’de ki kanlı kuyudan sağ kurtulur ve tekrar Celali İsyanları bastırmak üzere görevlendirilir.
Devletin kılıcı, Osmanlı'nın öfkesi olur. Artık Paşa’nın söylediği kanun, emri fetvadır.
Mezopotamya’da, Anadolu’da, Suriye kıyılarında İran etkisi görülen her yerde adeta insan bedenlerinden kaleler yapar, suçlu suçsuz ayrımı yapmadan, insanları cezalandırır, canlarına kıyar.
Yaptıkları devlet düzeyinde kendisine itibar kazandırır, halk düzeyinde de korku ve nefret.
Yıllarca at sırtında asi dedikleri insanların peşinden gider, İran seferlerine çıkar.
İleri yaşına rağmen şiddetinden bir şey kaybetmez, son nefesine kadar kılıcını sallamaya devam eder, kuyuları insan başlarıyla doldurur, kendi servetini artırır.
Diyarbakır’da görev başında bir iddia göre zehirlenerek öldürülür, serveti de şüpheli görülerek devletin hazinesine kaydedilir.
Aralarında daha önceden husumet bulunan Nasuh Paşa tarafından bir ziyafette zehirletildiği de rivayet edilir. Ölümünden sonra Murad Paşa’nın orduda bulunan bütün erzak, esvap ve 6,5 milyon akçeye ulaşan nakit parası Vezîriâzam Nasuh Paşa tarafından müsâdere edilir. 3
Paşa tartışmalı bir şekilde ölür ya da öldürülür, geriye ise yüzlerce kanlı kuyu ve tarifsiz acılar kalır.
Kaynaklar:
- Şeyhmus Diken
- İslam Ansiklopedisi
- İslam Ansiklopedisi
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Güncelleme Tarihi: 27 Aralık 2019, 17:31
EywAllah güzel bir araştırma aydınlatıcı bir yorum olmuş. Ancak bende buyuklerimden bizzat duyduğuma göre son yüzyılda Ermeni olaylarında aynı şekilde bir çok başlar kesilip o kuyuya atıldığını duydum bunu da ekleyebilirsiniz kanlikuyunun kanlı tarihine...