Yarım kalan dramatik bir senaryoydu yaşam...
Acıyla başlayıp acıyla biten bir oyun. Hep kötü adamı oynadı, tanıdığın yüzler. Umudun tükendiği yerdesin. Sevdaların vurgun yediği uçurumlardasın. İntihara zorlanan kızların ürkekliği yüreğinde. Keyfi cinayetlerin faili meçhul yerindesin. Senaryo uzuyor uzadıkça. Tüm kederlerini toplayıp sonra, sonra intiharlar coğrafyasındasın...
Yılların izlerini taşıyor, yüzünün çizgileri...
Aklar farkına varmadan yerleşiyor saçlarına. İlk aşkın duruluğunda, yel gibi dalgalanmakta... Gitmeler, sana kalıyor nedense, nedense tüm yalnızlıklar senin...
Bir de kalabalık diyorlar bu kente. Bu kentin şarkıları hep nihavent nedense... Kadınları hep ağlamaklı gözlerle çıkıyor sokaklara... Yalnızlığı emziriyor karanlık gecelerde. Adetleri hep sancılı, Yaşam, sancıyla örülü bir senaryo... Solgun bir aşkın acısını oynuyorsun. Herkes kendine yabancılaşıyor bu senaryoda. Kimse anlamıyor kimseyi, kimse dinlemiyor. Her kafadan bir ses çıkıyor... Çaylar nedense, katran karası içiliyor, dinlenme aralarında. Tüm, duvarlarda “çirkin kral”ın siyah beyaz posterleri... Çocuklar neden böyle yılmaz güney bakıyor diye şaşırıyordun bir de.
Yüzüne bilinmez bir yel dalgası çarpıyor.
Yıldızlar utanıyor geceden, bu şehre yağan yağmurlar utanıyor. Bu şehir terk ettiğin şehir... Loş ışıklar taşıyor sokaklara pencerelerden. Sevdiğin uzaklarda, hiçbir iz bulamıyorsun. Şose yollar götürüyor özlemleri uzaklara. Kapılar zamansız kapanıyor, yorgun yolculara. Soğuk ve boz bulanık iklimlerden geriye kalan yaprak sarartısı. Mektuplar da geçmişte kaldı, koku yok artık özlediğinden Ürkek gençlinin uçarı şarkıları sustu. Kaybetmeyi hiç sevmezdin, oysa şehir kaybedenlerle dolu. Ruhu kararan insanlar izbe odalara kapanıyor, bulvarlar yalnız, alanlar bomboş, binalar soğuk. Konuşmaktan korkuyorsun. Bencil karanlıklara batıyorsun. Yılgınlık, ruhuna sinmiş, düşlerin korkulu çıkmazlarda. Kutsal kitaplara dalıp gidiyorsun, yine de bir şeyler eksik , yolunda gitmeyen o kadar çok şey var ki...
Onu düşünüyorsun...
O, ki sana orta çağdan kalma güzelliğiyle geldi. Seni sevdi, sen de onu sevdin, tarifi zor aşklar yaşadınız. El ele bindiniz ada vapuruna... sahilde çay içtiniz, yemek yediniz... Ona hoş kokulu çiçekler aldın. Sonra bir günde bitti her şey, gururunun ihanetine uğradın. Senaryo, Sürpriz sonla bitti sonra... Sonra hüzünlü bir yaşamın arka sokaklarına çekildin.
Yaşam, sürprizlerle örülü bir senaryo değil miydi zaten?
Tesadüflerle kayboldun, yalnız kentlerde tüketin gençliğinin uçarı yanlarını. Korkusuzca, uçtun yabancı maviliklere, lanetli bir gururla... Üşüdün, titredin, kirli havalarını soludun yaşamın, yoruldun...
Yaşam dramatik bir senaryoydu,
Hüzünlü bitti...
MAHMUT HAZMAN 3 Yıl Önce
Harkulade bir yorum .RIFAT MERTOĞLUNU İÇTENLİKLE KUTLUYORUM.SELAMLARIMLA.