Şimdi böyle bir yazıyı yazarken okuyan bir çok okuyucunun aklından geçen standart şeyler vardır. Mesela kimisi ''Babası aday tabi savunacak'' diyecek, kimileri ise ''sen gazeteci olarak tarafsız olman gerek'' veya ''Oy bile kullanmıyorsun neden yorum yapıyorsun'' diyecektir.
Ama ben fikirlerimi bu konuda belirtirken, babası aday olan bir oğul olarak değil de bunların dışında biraz hakkım olduğunu düşünüyorum.
Bu hak; sendikanın ilk kurulduğu yıllarda Babamın Başkanlık süreci boyunca gönüllü çalıştığım için?
Yeri geldiğinde sendika binasını taşımadan önce annem ve kardeşlerimle sendika binasını yıkadığım için?
Okullara sendikanın bildirilerini yıllarca dağıttığım için?
Sendika da geçirdiğim sürede Sivil Toplumun gücünü öğrettiği için?
Tüm bunları yaparken sadece ''gönüllü'' çalışan biri olduğum için?
10 yıl boyunca geçirdiğim süreçte hayatımda bir okul olduğu için?
Uzun lafın kısası kendimi ''aileden'' biri olarak gördüğüm için bir şeyler söylemeye hakkım olduğunu düşünüyorum. Gerçi haddi olmadan konuşan bir çok kişiye göre benim ki daha iyimser kalıyor. Eğer bu bir ''hak'' değilse herkesten haddim olmadan böyle bir yazı yazdığım için özür diliyorum.
Eğitim-Bir-Sen'in delege ve başkanlık seçim sürecinde sosyal medya ve okullarda kulis yapan kişi veya kişilerin söylemlerinden rahatsız olduğumu herkes tarafından bilinmesini istiyorum. Çünkü ne zaman bilgisayarı açıp yorumlara baksam kralcıdan çok kralcılar veya haddi olmadan yorum yapan birileri cihada gidiyor, bir başkası davadan bahsediyor, başka birileri kurtuluştan, onurdan, bağımsızlıktan bahsediyor.
Hayırdır Beyler!
Karşınızda üyesi olduğunuz sendikanın kurucu Başkanı var.
Hiçbir zaman sendikayı kişisel sorunlarına alet etmeyen, siyasetçilere taşeronluk yapmadan, sadece Eğitim-Bir-Sen değil Memur-Sen'in tüm sendikaları ile yıllarca tek çatı altında çalışan ve yönetmiş biri var. Bunu ben söylemiyorum bunu eğitim camiasında olan sizler söylüyorsunuz.
Karşısınız da on yıl başkanlık yaptıktan sonra ''artık bana yeter'' diyip seçimsiz bırakan bir Başkan var.
Makam, mevki uğruna sendikayı kullanarak geldiğiniz noktada o kadar gözlerinizi köreldi ki, yıllardır beraber mesai yaptığınız birini, hatta bazılarınızın ''ağabey'' dediği bir insanın siyasal dünya görüşünü kişilere bağlayarak tanımamazlıktan gelmek neyin nesi oluyor. Bunun yanında bazı değer verdiğim ''ağabey''lerinde bazı söylemleri veya kişisel sorunlarını böyle bir sürece alet etmeleri ve sessiz kalmalarına doğrusu yakıştıramadım. Bugün eğer ki Mehmet Hacı Lale'nin sendikal mücadelesini unutmamış olsaydınız eğer sözüm ona ''başkasının aklı ile hareket ediyor'' diye kulis yaptığınız zaman ''O'' insanın sizin gibi iradesinin elinden alınmadığını sizde gayet iyi biliyorsunuz. Size yapıldığı gibi ona muamele yapılamayacağını çok iyi biliyorsunuz ama bunu kabullenmek sadece ''erdem'' meselesi ama o erdemlikte çoktan göçtü gitti bu diyardan.
Bu işler sosyal medya da naralar atıp, meydan okuyup sonra yazdığını kaldırmakla olmuyor. Bu işler yüz yüze gelindiğinde saygı, hürmet edip, arkasından da saygısızlık yaparak olmuyor. Bu işler meydana çıkıp ben buradayım demekle olur. Bunu da göreceğiz bakalım onurlu mücadeleden, bağımsızlıktan, davadan bahsedenler acaba çıkarları söz konusu oldukları zaman dik dura bilecekler mi onu da göreceğiz. Yıllardır sendika da yönetimde bulunan kişilerin sendikayı siyasi bir parti haline getirip sanki bunu şimdiye kadar Mehmet Hacı Lale yaptı da, kendilerinin bir kabahati yokmuş gibi politika yapmak iki yüzlülükten başka bir şey değildir.
İlk defa Sakarya Meydan muharebesinde Mustafa Kemal Atatürk'ün söylediği ''hatt-ı müdafaa yoktur sath-ı müdafaa vardır o sath-ı tüm vatan toprağıdır'' diyordu. Yani; ''Yerinden sökülüp atılan bir birlik en yakın mesafede tekrar mevzi alarak devam eder prensibi bunun esasıdır. Belli bir yerde mevzi alarak savaşmak anlayışı bırakılmış, onun yerine bütün vatan toprağı cephe kabul edilmiştir. Bu anlayış bugün yeni Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından değiştirilerek ''artık hatt-ı diplomasi yoktur, sath-ı diplomasi vardır. O satıh da Dünyadır" diyor.
Bende diyorum ki; artık o satıh Siverek'tir. Yani, değişen yeni düzende ve yeni dengelerde benim de artık bir safım var. Burada yazdığım sorun kişi veya şahıs sorunu değil. Burada değinmek istediğim konu tamamen ''zihinsel'' yapının çözümlenmesi, yani kişiler değil sistematik bir mücadele yolunda doğru olduğuna inandığım yolda ''tek'' başına da olsa belki bugün bu yürüyüşün adımları fark edilmeyebilir ama, dava adımları özellikle kişilerden çok sisteme karşı onurlu kavgasını sürdürenlerin adımları elbet bir gün güçlenerek çok adımlı bir yolda olacaktır.
Eğitim-Bir-Sen Seçimlerindeki ''İki Yüzlü'' Süreç
Abdullah Hakan Lale