Kategoriler

ALMANYA'DAN AKRABA ZİYARETİNDEN DÖNEN BİR DOSTUMLA SOHBET

Siverekli bir dostumu akrabalarını ziyaret etmek için Almanya'ya yolcu etmiştik. Bir haftadan fazla orada kalmıştı. Oradaki toplumsal betimlemenin genel durumunu sordum. Dostum o soruyu benden bekliyormuş gibi anlatmaya başladı. Alman toplumunda her şey kurumsallaşmış, herkes kanunlara uymaktadır. Orada keyfiyete dayalı uygulamaların olmadığı, hukuka herkesin uyduğu, uymayanların da uyarıldığı, ya da ilgili mercilere zaman geçirmeden haber edildiğini akrabasından duyduğunu söyledi.     Kurumların işleyişleri de kurumlarda insana hizmet anlayışı yine ön planda olduğu herkese aynı şekilde muamele edildiği, güç ve zenginlik yerine hukukun üstünlüğü hakim olduğunu söyledi. "Orada bulunduğum esnada bir belediye seçimlerinin olduğu, bir bayanın bisikletle tüm esnafı tek başına gezdiğini gördüm. Ben akrabama sordum, kimdir bu hanım? Böyle esnafları geziyor" dedim. Onun bir belediye başkanı olduğunu söyledi, bunların seçimleri de böyledir. Önce Televizyonlarda yapacak çalışmalarını ve projelerini halka anlatırlar. Halk artık hangisini gerçekçi ve hizmete yakın kimi bulursa ona oy verir. İşte şimdi de tek başına halkı dolaşarak yapacağı çalışmalar konusunda halkı bilgilendiriyor.

     Batının toplumsal kültür yapısı bizim toplumsal yapımızla karşılaştırınca aramızda dağlar kadar fark olduğunu düşünüyorum. Her şeyden önce bizde demokratik hukukun üstünlüğü hakim değildir. Bizde hukuk kişilere göre işler. Daha doğrusu tüm işler hukukun üstünlüğüne göre işlemiyor. Bu nedenle kişilere bağlı kalıyor, yanı kişilerin insiyatifine bırakılıyor. Onun için sürekli duyuyoruz. Şu idareci iyiydi. Şu sertti. Şu Müdür iyiydi. Şu böyleydi. Bu aslında insanlarımızın kanuna uymaktan ziyade kanunları kendi uygulamalarına uydurulmaktadırlar. Nasıl ki deniliyor: "İnandığı gibi yaşamazsan yaşadığı gibi inanırsın" İşte bizde hukukun üstünlüğü' de buna benzer bir şey. Ancak şunu ifade edeyim ki burada suçlu aramıyorum, ama var olan bazı gerçekleri de söylemekte fayda görüyorum. Ya medeni bir toplum olma mücadelesini vereceğiz ya da kula kul olmaya devam edeceğiz. Çünkü Hukukun üstünlüğü hakim olmadığı bir yerde başka üstünlükler oluşur. 

   Batı Ülkeleri konusunda, Milli Şairimiz Mehmet Akif ERSOY şöyle söylemişti; Biz hak din üzerindeyiz ama yaptığımız işler batıldır. Onlar batıl din üzerindeler ama yaptığı işler ise haktır. Şairimiz bu gerçeği itiraf etmiştir. 

    Toplum olarak gelişmek istiyorsak, inandığımız gibi yaşamalıyız. Yaşadığımız gibi inanmak cehalettin bir çeşididir. Hukukun üstünlüğü herkesin uymak zorunda olması zorunlu olduğu kuralların toplamıdır. Toplumumuzda işsizlik azaldıkça, okuma alışkanlığı artıkça, değer yargılarımız menfaatimizden önüne geçtikçe, kişisel ve örgütsel menfaatlerimiz toplumsal menfaatten sonraya alınırsa, inşallah bizler de yavaş yavaş hukukun üstünlüğüne inandığımız gibi uygulamalarda da göstereceğiz. Yanı batıda olduğu gibi toplumsal otokontrolü vatandaşlar sağlayacaktır.

    Yukarıda belirttiğim gibi hukuk ve demokrasi birbirini tamamlayan ve birinin eksik olduğu an diğerinin önemsizleştiğini vurguladım. Bir anlamda demokrasi de kuralların işleyişindeki bütünsel birliktir. Bu birlik hem içeriksel hem de biçimseldir. İnandığınız gibi yaşamak ile kasıt demokrasi ve hukuk üstünlüğüne inanıyorsanız, inandığınız gibi yaşamalısınız. Yeri geldiği zaman kişisel sebeplerden ötürü hukuku yok saymak, kendimize göre kılıf uydurmak, yorumlamak!... Bu ve buna benzer eylemler tutarsızlığın göstergesi olan düşünsel ve davranışsal yönelimlerdir. Bizim toplumda, herkes eleştirmendir, hukuk eleştirmeni, demokrasi eleştirmeni, politik eleştirmeni, apolitik eleştirmeni, etik eleştirmeni? İçeriksel olarak bakıldığı zaman gerçekten dolu bir bilgi hazinesi ile karşıya karşıya kaldığımız hissine kapılıyoruz, ancak eylem safhasında beyinlerin küçüldüğünün en büyük argümanı bilginin yokluğudur davranışsal olarak. İnsani erdemleri geliştiren hukuku ve demokrasiyi içimize(bireysel ve toplumsal) sindirmemiz dileğiyle hoşçakalın.

Yorumlar